GüncelMakaleler

OCAK AYI | “Ölümsüzlerimizi Komünizm Mücadelemizde Birer Meşaleye Dönüştüreceğiz!” (Video)

Türkiye Komünist Partisi – Marksist Leninist Komünist Kadınlar Birliği (KKB), "Ölümsüzlerimizi Komünizm Mücadelemizde Birer Meşaleye Dönüştüreceğiz!" başlıklı bir açıklama yayınladı.

TKP-ML Komünist Kadınlar Birliği (KKB), tarafından yapılan açıklama, “45 yıldır Parti ve Devrim için ölümsüzleşenlerimizi andığımız; onların yaşamlarına ve mücadelelerine saygı duruşunda bulunduğumuz; son ana kadar taşıdıkları parti bayrağını daha yükseklere taşıyacağımıza dair sözler verdiğimiz; halkın, devrimin ve partinin çıkarlarını yaşamımızda ve mücadelemizde en öncelikli yere koyduğumuzu beyan ettiğimiz ve evet ölüm kapıyı dahi çalmadan karşımızda belirdiğinde “hoş geldin, safa getirdin” diyerek karşılayacağımıza, son nefesimizi dizlerimizin üzerinde değil, dimdik ayakta vereceğimize yemin ettiğimiz önemli bir hafta içinde bulunuyoruz” şeklinde başladı.

tkpml.com sitesinde yer alan açıklamada, “1978’ten bu yana Partimiz TKP-ML’nin ölümsüzlerimize adadığı Ocak ayının son haftasında bu yıl KKB olarak bugüne dek ölümsüzleşen kadın yoldaşlarımızın kısa yaşamlarının ve mücadelelerinin yer aldığı bir broşür hazırladık. Bu broşürdeki her bir ölümsüz kadın yoldaşımızın hayatı ve mücadelesi bizler için ayrı ayrı büyük değer taşıyor. Birçoğu hakkında çok az şey biliyor olsak da, Parti tarihinin her sayfasında onların adı olmasa da emeği ve devrime adanmış yaşamı var. Devrim mücadelesine katılmak binbir bedeli ödemeyi göze almayı, sistemin zincirleriyle örülü kabuğu kırmayı gerektirir. Bu bedel ve zincirlerin kadınlar için iki, üç, beş kat daha kalın olduğunu düşündüğümüzde nasıl bir ısrarı, nasıl bir ideolojik sağlamlığı, nasıl bir cüreti taşıdığını görmemek mümkün değildir.

İşte Partimizin saflarında mücadele eden tüm kadın yoldaşlarımızın bu ısrar, bu cüret ve ideolojik sağlamlıktan öğreneceği çok şey var. Bu yüzden sadece Ocak ayının son haftasında değil, sadece bu broşürde yer verdiğimiz kısa anlatılarla sınırlı olarak değil, ölümsüz kadın yoldaşlarımızın yaşam ve mücadelelerine dair daha fazla şey öğrenmek için uğraşı içinde olmalıyız” şeklinde devam etti.

Açıklamada, “Yaptığımız tartışmalarda, katıldığımız eğitim çalışmalarında, günlük politik sohbetlerde, herhangi bir sorunla karşılaştığımızda çözüm için kafa yorarken vb. kadın yoldaşlarımızın yaşamlarındaki örnekler, söyledikleri sözler, mücadeleye bakış açılarındaki duruluk-sadelik dillendirilmeli, paylaşılmalı ve rehber edinilmelidir. Biz kendi tarihimizi yazmadığımız sürece tarihi avcıların yazdığını ve yazacağını defalarca tekrar ettik-ediyoruz. Bu ne düşmanlık yaratmak ne de salt ajitasyon için söylenmiş bir belirlemedir.

Hemen gözümüzün önündeki örnekler dahi bu belirlemenin doğruluğuna işaret ediyor. Çocukluğunda kim “görünmez” olmak istememiş, bunun hayalini kurmamıştır ki! Görünmez olmak belki güzeldir ama var olduğunuz halde görülmemek-duyulmamak ise yok sayılmaktır ve onur kırıcıdır. İşte ikinci durumu yaşayan, ilkel komünal toplumun son süreçlerinde aldığımız tarihsel yenilgiden bu yana adım adım, günbegün üzerimize görünmezlik pelerini atılmış kadın ve LGBTİ+’leriz biz. Elbette tarih, kim yazıyorsa onun çıkarlarına hizmet edecek, en azından onun bakış açısından yorumlanacaktı” sözleriyle devam etti

KKB açıklamasında, “Öyle de oldu. Tarih, Marks’ın dediği gibi “sınıf mücadelelerinin tarihi” ise en görünmez kılındığımız yerin de bu mücadele olması doğal değil miydi? Köleci toplum, sadece vahşi hayvanların önüne atılıp “savaştırılan” gladyatörlerden mi ibaretti ki, köleliğe karşı isyanda sadece onların adı geçiyordu tarih sayfalarında? Neden sadece ve sadece Spartaküs’ün adını biliriz de, köleliğe karşı çıkarak yola düşen 120 bin kişilik köle kafilesinden tek bir kadının adı ulaşmamıştır bize? Hadi Spartaküs’ün savaşçılarının hepsi erkeklerden oluşmuştu diyelim, ya köleliğe karşı başkaldıran Harriet Tubman’ın adını neden bilmeyiz? Neden onun “Çalışmadığı için dayak yiyen çocukları… Adet olmadan önce tecavüz edilen kızları…

Haykırışları duyuyorum. Damarımdaki son damla kanı onları özgürleştirmek için dökerim. Pes etmiyorum. Kölelik denen bu canavar ölene dek!” sözlerini duymayız? Nazi Almanyası’na karşı savaşta Wehrmacht’ın “Gece Cadıları” adını verdiği Sovyet keskin nişancı ve savaş pilotu genç kadınların tek birinin dahi adını bilmeyiz; 15 yaşında yüzden fazla Nazi subayını zehirleyen, gözleri oyulup tarifsiz işkencelere maruz kalan ama yoldaşlarına asla ihanet etmeyen Zina Portnova’yı duyduk mu? En çarpıcı örnek olarak; Dominik Cumhuriyeti diktatörlüğüne karşı mücadele ederken, diktatörlüğün hedefi haline gelen Mirabel Kardeşlerin dövülerek, tecavüz edilerek katledildikleri tarih olan 25 Kasım, devrimci ve komünistlerin gündemine hangi tarihlerde girmeye başladı ve Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü olarak mücadelenin bir parçası haline getirildi? Daha da çarpıcı bir örnek daha; TKP’nin ilk Merkez Komite Başkanı Mustafa Suphi ve 14 yoldaşı Karadeniz’in karanlık sularında Mustafa Kemal’in doğrudan talimatıyla katledildiğinde, karaya zorla çıkartılan ve iki yıl boyunca tecavüze ve işkenceye maruz kalarak katledilen Maria Suphi’nin adını kaç yıl önce duyduk?” dedi.

Açıklama;

TKP kayıtlarına Meryem adıyla geçen Maria, Sovyet devrimine katılmış, Mustafa Suphi ile tanıştıktan sonra TKP’ye katılarak Bakü’den diğer komünistlerle birlikte ülke topraklarına gelmiş enternasyonalist bir komünisttir ve tarihin tozlu sayfalarında yakın zamana kadar gömülü kalmıştır. Bu kadar örnek yeterlidir, zira amaç “mağduriyet”in gün yüzüne çıkartılması değil, tarihsel bir haksızlığı ortaya çıkartıp düzeltirken bu ölümsüz komünist kadınların bıraktıkları mirası doğru okumak ve geleceği inşa ederken onların tecrübelerinden, yaşam ve mücadele pratiklerinden öğrenmenin yolunu açmaktır…

Düşmanın bir değil yüzlerce yüzüne karşı mücadele eden kadınların fikrini, sözünü ve eylemini bugüne taşımaktır… Egemenlerin tarihi, ezilenin ezileni kadınları görmezden gelse de, eksik sayfalarında bıraksa da, biz yoldaşlarımızın yaşamlarından, mücadelelerinden, bilinçlerinden, zorlukları aşma pratiklerinden, ataerkinin bizi içine hapsetmeye çalıştığı toplumsal rolleri parçalayışlarından, kimliğimize yapıştırılan “kendine güvensiz”liği yırtıp atmalarından, “yedek” olarak konumlandırma çabalarına karşı önderleşmelerinden, komutanlaşmalarından ve tabii ki hatalarından, zayıflıklarından da öğrenmek için özel bir çaba içinde olmalıyız. Onların artlarında bıraktıkları kocaman boşlukları doldurmayı “göreve çağrı” olarak kabul ediyorsak bir adım öne çıkarak kendimizi-birbirimizi yeniden yaratmayı, küllerimizi savurmayı, daha ileri saflarda örgütlenerek tarihimizi canlı tutmayı bilmeliyiz.

Bunu yaparken ilham kaynağımızın bizden önce gelenler olduğunu bilerek… Ölümsüzlerimizi anarken, ağıtlarımız kavga marşlarına karışmalı, gözlerimizdeki yaş öfkeye dönüşmeli, devrime en çok ihtiyacı olan bizlersek eğer, en önde biz olmalı, ölümsüzlerimizin gidişini mücadelenin ileri mevzileri için davet olarak kabul etmeliyiz. Tarihi “eksik, yalan, yanlış, yanlı” yazanlara sitem eden “mağdur” rolünü reddedip, bir yandan geleceği kurarken diğer yandan da kendi tarihimizin yapıcıları ve yazıcıları olarak yaşam ve mücadelede yerimizi almalıyız. Sonuç olarak; adımlarını takip ettiğimiz sömürüye, ataerkiye, heteroseksizme, baskıya, köleliğe… direnen ve savaşan kadınların yaşam ve mücadelelerini örnek almak için bu broşür bir başlangıç olsun. Her bir yoldaşımızı tarihin tozlu ve eril raflarında bulacak ve onları komünizm mücadelemizde birer meşaleye dönüştüreceğiz” sözleriyle sona erdi.

TKP-ML KKB tarafından hazırlanan broşür için TIKLAYINIZ 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu